Gerçek bir hikaye mi, kurgu mu?
Kırık Rapsodi ve Rüya gerçeklerle rüyaların karıştığı bir anlatı. Zaman içinde silinmeye yüz tutmuş gerçek bir hikayenin hayallerimle beslenerek, biraz değiştirilmiş, biraz eklentiler, biraz kesintiler yapılmış bir izdüşümü. Kalbimde çok önemli bir yeri olan anneannemin ve büyükdayımın yaşamları var hikayenin özünde. Ancak yaşam öyküleri roman değil. Romanlaştırılabilmeleri için olay örgüsü haline getirilmeleri gerekiyor. Ve bunun için de bir yazarın hayal dünyasıyla beslenerek kurgulanmaları…
Aslında yarattığım karakterlerin hiçbiri, gerçek hayatta temsil ettikleri kişileri tam olarak yansıtmıyorlar. Belki de, zaten temsil ettikleri sadece birer kuşak.
Anlattıklarımda, tarihi gerçekler dışında belki gerçekte hiçbir zaman olmamış, belki de olmuş olaylar var. Tüm günlükler, mektuplar, örneğin, hayalimin ürünü. Ama belki romandaki karakterlerin temsil ettiği akrabalarım da, zamanında benzer günlükler ve mektuplar yazmıştır. Belki Alexandra’nın her yıldız kaydığında, “Hep yanımda ol,” demesinin ardında, benim hayal ettiğim gibi gerçekten bir yapayalnız kalma korkusu yatıyordu, belki de çok daha başka korkular ve umutlar… Balaton Gölü kıyısındaki yazlıklarının bahçesinde çekilmiş sararmış fotoğrafta motosiklete binen anneannemin yanında belki gerçekten hayatının en büyük aşkı vardı ve fotoğrafın dışında kalmıştı… Belki de yoktu… Belki de romanımda hayal ettiğim gibi değildi hiçbir şey… Belki de öyleydi…
Ailemin geçmişinde, benim için değerli olan bazı kişilere yaşayamadıkları bir mutlu son kurguladığım, hayalimde de olsa onları mutlu etmeye çalıştığım bir anlatı bu. Onların yaşamları var hikayenin özünde. Aile içinde söylenegelen birkaç cümleden, kısacık birkaç anekdottan, eski fotoğraflarda dikkatimi çeken bazı ayrıntılardan hareket ederek yarattığım, kurguladığım bir dünya. Dolayısıyla hem gerçekler var, hem hayaller var, hem de rüyalar var.
Bu arada sık sık şu soruyla karşılaşıyorum: “Romanlarında sen de var mısın?” Yarattığım karakterlerin birçoğu benden irili ufaklı bazı izler taşıyor. Bunu kimi zaman bilinçli olarak yapıyorum. Ama bazen de, bilinçaltımın benden izinsiz kendini o veya şu karakterde su yüzüne çıkardığından eminim. Bunları keşfetmek ve bu yolla kendini bir nebze olsun daha iyi tanıyabilmek de romanın, yazarına armağanı sanırım.
DÜŞÜNCELERİNİZİ BENİMLE PAYLAŞIR MISINIZ?